Merhaba sevgili kulüp üyeleri!
Bir başka pazartesi bülteninden daha merhaba. Bu maillere aldığım geri dönüşlere bakılırsa birkaç açıklama yapmam gerek. Girişteki bu açıklamaların ardından Susan Schneider’ın Yapay Sen kitabına dair inceleme yazını da aşağıda bulacaksınız.
Mail olarak görüntülemekte olduğunuz bu yazıyı, direkt websayfamız üzerinden de okuyabilir, tüm arşivi orada görebilirsiniz. Bundan önceki yazılar ve ilk online buluşma kaydı arşivde yer alıyor.
İkinci olarak, yeni üyeler nereden başlayacağını genellikle bilemiyor. Yeni üyeler için bir kullanım kılavuzunu video olarak yükleyerek websayfamıza sabitleyeceğim. Hatta kafamda yeni fikirler var. Belki yazılı bu içerikleri okumaya üşenenler için aynı zamanda dinlenebilir podcast kaydı olarak da iletebilirim, burada ses kaydı ekleme seçeneğimiz de mevcut. Yapay zeka ile çalışmalarımız sürüyor. 🤓
30 Ekim’deki ikinci online buluşma öncesinde ayın kitabı olarak seçtiğimiz Türker Kılıç’ın Yeni Bilim: Bağlantısallık ve Yeni Kültür: Yaşamdaşlık’ta tartıştığı bazı konuları genişletmek adına ayın opsiyonel ikinci kitabına bakalım şimdi.
Yapay Sen: Yapay Zeka ve Zihnin Geleceği
Robotlar gerçekten bilinçli olabilir mi? Elon Musk ve Ray Kurzweil gibi teknoloji liderlerinin ileri sürdüğü gibi yapay zekâyla birleşebilir miyiz? Zihin sadece bir program mıdır? Bilinç, karmaşık zekânın kaçınılmaz bir yan ürünü müdür? Zihin tasarımının genel tehlikeleri nelerdir? Yapay zekâya dair bu zorlu sorulara yanıt arayan Yapay Sen, cesur yeni dünyamızdaki seyrimizin nasıl olacağını merak eden okurlar için kapsamlı bir araştırma sunuyor. (Kitabın tanıtım yazısından)
Ayın opsiyonel ikinci kitabı olan Yapay Sen’in yazarı Susan Schneider, California Üniversitesi, Berkeley'de ekonomi alanındaki lisans eğitiminin ardından, Rutgers Üniversitesi'nde felsefe alanında doktora derecesi almış. Klasik felsefi yaklaşımlara vurgu yaparak yapay zekâ gibi yeni ortaya çıkan 21. yüzyıl teknolojilerinin bilimsel ve sosyal etkilerini araştırmak için kurulan Florida Atlantic Üniversitesi girişimi The Future of the Mind'ın (Zihnin Geleceği Merkezi) kurucu direktörü. Özellikle felsefe, yapay zekâ, bilişsel bilim ve astrobiyoloji açısından benliğin ve zihnin doğası hakkında The New York Times, Scientific American ve The Financial Times gibi ga- zete ve dergilere fikir yazıları yazan Schneider, şu sıralarda yeni kitabı için akıllı sistemler üzerine çalışıyormuş.
Kitap, benim için oldukça heyecan vericiydi. Akademide çalışmayı düşündüğüm (ve sonra konunun aşırı muallak olmasından dolayı vazgeçtiğim) ilk konu olan “Yapay zeka, gerçekten sanat eseri üretebilir mi?” sorusunu yanıtlama girişimlerimde bu kitapla karşılaşmıştım.
Çünkü benim bakış açımdan yapay zekanın sanatını inceleme girişimi, kaçınılmaz olarak, sanatın esasen sanatçının bilinçli üretimi olduğu meselesini masaya yatırmayı gerektiriyordu. Dolayısıyla, insanın üretimi olarak sanata kıyasla yapay zekanın üretimi olarak sanat kıyasını, ortaya çıkan ürünler değil; onu üreten zekalar bağlamına çekmiştim.
Sinirbilimci Geoffrey Jefferson, Lister Madalyası’nı alırken yaptığı Mekanik Adamın Zihni başlıklı söylevinde “Bir makinenin, sembollerin denk düşmesinden değil, düşünceler ve hissedilen duygular nedeniyle bir şiir yazması yahut bir konçerto bestelemesi söz konusu olmadıkça makinenin beyne denk olduğunu kabul edemeyiz: bu, yalnızca onu yazmak değil, onu yazmış olduğunu bilmektir.” demişti.
İlk bakışta “Ee bu sorunun yanıtı basit o zaman, yapay zeka bilinçli değil; sanat da üretemez, konu bitti!” diye düşünebilirsiniz. Orası öyle. Fakat diğer bir soru, “Peki bilinçli olabilecekler mi?”
Bilinçli bir varlık olmanın nasıl bir şey olduğunu düşünün. Hayata uyandığınız her an ya da ne zaman rüya görseniz, siz olmak gibi bir şey hissedersiniz. En sevdiğiniz müziği dinlediğinizde veya sabah kahvenizin aromasını içinize çektiğinizde, bilinçli bir deneyim yaşıyorsunuzdur. Her ne kadar, bugünün yapay zekâlarının bilinçli olduğunu iddia etmek biraz abartı olsa da, zamanla daha sofistike hale geldiklerinde, onlar da kendileri olmak gibi bir şey hissedecekler mi sonunda? Sentetik zekâlar duyusal deneyimlere sahip olabilecekler mi ya da merakla yanıp tutuşmak veya vicdan azabı çekmek gibi duyguları hissedebilecekler mi, yoksa bizim kendi deneyimlerimizden nitelik olarak tamamen farklı öznel deneyimler mi yaşayacaklar?1
Yukarıdaki alıntıda da görebileceğiniz gibi kitap tam da bu konuya odaklanıyor, yani geleceğe…
Peki bu soru neden önemli olsun ki? “Ha yapay zeka sanat yapmış, ha yapmamış! Dilara sendeki de dert yani, Allah başka dert vermesin!” diyebilirsiniz.
Kitabın yazarının da şöylediği gibi aslında konu estetikten ziyade etik boyutuyla önem kazanıyor. Benim için sanat sadece bir düşünce dizgesi kıvılcımıydı.