Dijital veriler ve büyük veri kavramları üzerinden insan beynini modellemeye çalışmak, insan bilincini anlamakta yeterli midir? Beyni bir makine gibi ele almak, bilinci yeterince açıklar mı, yoksa bu yaklaşımın eksikleri var mı?
modelleme yapabilmek yeni bilimsel araştırmalara yeni olanaklar sağlayabilir. Dekart bedeni bir makine gibi düşünmüştü, 380 yıl sonra buradayız..Bil(e)mediklerimiz bildiklerimizden hep fazla olacak..eğer eşitlenirse yani bilinebilecek bir şey kalmazsa işte o zaman bizim tür için (kültürel anlamda) tarihin sonu olur diye düşünüyorum.
yeterli olmasa da bilincin nasıl aktive olduğu, bedenle bütünlüğü, yaşadıkları, öğrendikleri, tüm etkileşimleri ile karmaşık bağlantısallığını anlamak bakımından önemli bir gelişme olabilir. Biz meraklı bir türüz ve bu alana yoğunlaşmak kültürler arası barışı tesis etmek ve daha iyi yaşamın bilgi ve olanaklarını sunması açısından bilimsel dayanakları ile kıymetli olur diye düşünüyorum.
Elbette, dijital veriler ve büyük veri, beynin ve bilincin karmaşık yapısını anlamak için önemli araçlar sunuyor. Ancak, bu çabaların insan bilincini tam anlamıyla açıklamakta yeterli olup olmadığını sorgulamak gerekmez mi?
İnsan bilinci, sadece fiziksel süreçlerin bir ürünü mü, yoksa daha derin, belki de bilimsel verilerin ötesine geçen bir boyutu olabilir mi?
Ayrıca, bilincin bu kadar indirgemeci bir yaklaşımla anlaşılmaya çalışılması, insanın derinlikli ve bütüncül doğasını göz ardı etme riski taşımıyor mu?
Bu bağlamda, beynin karmaşık bağlantısallığını anlamak adına teknolojik gelişmelere odaklanmak elbette kıymetli, ancak bu, bizi insan olmanın özünden uzaklaştıran bir teknoloji fetişizmine doğru da sürükleyebilir mi?
Belki de insan beyni tam olarak söylediğiniz gibi bilimsel verilerin çok ötesine geçen bir boyutta. Buna rağmen doğamız gereği sınırlarımızı zorlayarak konu üzerinde bilimin ve teknolojinin bize sunduğu çözüm yollarında yürüyeceğiz. Çünkü insan olarak var olduğumuz ilk andan itibaren aynı merak duygusu bizi kemirmekte. ve bazı insanları daha çok kemiren bu merak duygusu ile bilinci ve beynin o karmaşık bağlantısallığını gözümüzle görecek ve zihnimizle kavrayacak kadar apaçık bir şekilde önümüze sermek istiyoruz. Benim merak ettiğim ise bu gizem şayet çözülebilirse bundan sonrasında insanlar ve insanlık neyin peşinde olacak. Bilimin ve teknolojinin bizi getirdiği ve taşıdığı noktada olmak, bir nevi aydınlanmak ve pek çok soruna çözüm bulmak güzel. Yine de eğer ki bir noktada bilincin gizemi çözülürse teknoloji fetişizmine sürüklenir miyiz bilememekle birlikte sonrasında üzerinde durduğumuz bağlantısallık ve yaşamdaşlık konusunda varacağımız noktanın aynı olup olmayacağı sorusu beni daha çok düşündürüyor.
'her şey bulunduğu ağ ile vardır'...bize büyük bir hikaye lazımdı, o da işte bu olabilir...büyük anlatıların yaratmış olduğu paradigma (bilimde- sanatta- felsefede) yeni yaratıcılıklara kapı arala(ya)mıyor..Yani Türker Hoca'nın dediği gibi; yeni bir bilimsel paradigma her şeyi değiştirip dönüştürebilir...Tarih bu değişimin bu gezegende yaşayan tüm canlılar ve inorganikler için 'iyi' mi yoksa 'kötü' mü olacağını bize söyleyecek....ben umutluyum...Teşekkürler Dilara Hn.
Parçaların birbiri ile bağlantısallığı özyaratım üzerinden yeni bir kodlama sistemi geliştirerek farklı bir varoluş paradigması oluşturabilir. Syf.46
Bu durumda bu grubu oluşturan her birimiz böyle bir paradigmaya hizmet edebiliriz. Bu çok heyecan verici ..
Dijital veriler ve büyük veri kavramları üzerinden insan beynini modellemeye çalışmak, insan bilincini anlamakta yeterli midir? Beyni bir makine gibi ele almak, bilinci yeterince açıklar mı, yoksa bu yaklaşımın eksikleri var mı?
yani eksik hep olacak..
modelleme yapabilmek yeni bilimsel araştırmalara yeni olanaklar sağlayabilir. Dekart bedeni bir makine gibi düşünmüştü, 380 yıl sonra buradayız..Bil(e)mediklerimiz bildiklerimizden hep fazla olacak..eğer eşitlenirse yani bilinebilecek bir şey kalmazsa işte o zaman bizim tür için (kültürel anlamda) tarihin sonu olur diye düşünüyorum.
yeterli olmasa da bilincin nasıl aktive olduğu, bedenle bütünlüğü, yaşadıkları, öğrendikleri, tüm etkileşimleri ile karmaşık bağlantısallığını anlamak bakımından önemli bir gelişme olabilir. Biz meraklı bir türüz ve bu alana yoğunlaşmak kültürler arası barışı tesis etmek ve daha iyi yaşamın bilgi ve olanaklarını sunması açısından bilimsel dayanakları ile kıymetli olur diye düşünüyorum.
Elbette, dijital veriler ve büyük veri, beynin ve bilincin karmaşık yapısını anlamak için önemli araçlar sunuyor. Ancak, bu çabaların insan bilincini tam anlamıyla açıklamakta yeterli olup olmadığını sorgulamak gerekmez mi?
İnsan bilinci, sadece fiziksel süreçlerin bir ürünü mü, yoksa daha derin, belki de bilimsel verilerin ötesine geçen bir boyutu olabilir mi?
Ayrıca, bilincin bu kadar indirgemeci bir yaklaşımla anlaşılmaya çalışılması, insanın derinlikli ve bütüncül doğasını göz ardı etme riski taşımıyor mu?
Bu bağlamda, beynin karmaşık bağlantısallığını anlamak adına teknolojik gelişmelere odaklanmak elbette kıymetli, ancak bu, bizi insan olmanın özünden uzaklaştıran bir teknoloji fetişizmine doğru da sürükleyebilir mi?
Belki de insan beyni tam olarak söylediğiniz gibi bilimsel verilerin çok ötesine geçen bir boyutta. Buna rağmen doğamız gereği sınırlarımızı zorlayarak konu üzerinde bilimin ve teknolojinin bize sunduğu çözüm yollarında yürüyeceğiz. Çünkü insan olarak var olduğumuz ilk andan itibaren aynı merak duygusu bizi kemirmekte. ve bazı insanları daha çok kemiren bu merak duygusu ile bilinci ve beynin o karmaşık bağlantısallığını gözümüzle görecek ve zihnimizle kavrayacak kadar apaçık bir şekilde önümüze sermek istiyoruz. Benim merak ettiğim ise bu gizem şayet çözülebilirse bundan sonrasında insanlar ve insanlık neyin peşinde olacak. Bilimin ve teknolojinin bizi getirdiği ve taşıdığı noktada olmak, bir nevi aydınlanmak ve pek çok soruna çözüm bulmak güzel. Yine de eğer ki bir noktada bilincin gizemi çözülürse teknoloji fetişizmine sürüklenir miyiz bilememekle birlikte sonrasında üzerinde durduğumuz bağlantısallık ve yaşamdaşlık konusunda varacağımız noktanın aynı olup olmayacağı sorusu beni daha çok düşündürüyor.
'her şey bulunduğu ağ ile vardır'...bize büyük bir hikaye lazımdı, o da işte bu olabilir...büyük anlatıların yaratmış olduğu paradigma (bilimde- sanatta- felsefede) yeni yaratıcılıklara kapı arala(ya)mıyor..Yani Türker Hoca'nın dediği gibi; yeni bir bilimsel paradigma her şeyi değiştirip dönüştürebilir...Tarih bu değişimin bu gezegende yaşayan tüm canlılar ve inorganikler için 'iyi' mi yoksa 'kötü' mü olacağını bize söyleyecek....ben umutluyum...Teşekkürler Dilara Hn.