Merhaba! Kulübümüzün Aziz Üyeleri!
Normal şartlarda ayın bu ilk pazartesi günü, yeni kitabımızın ilanını duyuran bir bülten yazmam gerekiyordu. Fakat Zerdüşt’e hakkını verebilmek adına ona iki ay ayırdığımız için bu ay da size kitaba dair düşünümlerinizi derinleştirmeyi amaçlayan öneriler ve metinler ileteceğim. Özellikle son toplantımızın kapanış bölümünde konuştuğumuz “Üstinsan nasıl bir sistem yaratıyor?” sorusuna odaklanmaya çalışacağım.
Toplantıya katılamamış olan üyeler aşağıdaki sayfadan video kayda ulaşabilirler. Bana kalırsa çok neşeli bir buluşmaydı! 3 saat kadar sürdü…👇🏻 Videoyu izlediyseniz hemen altındaki Üstinsan tartışmasını okumaya başlayabilirsiniz.
Üstinsan, Eleştiriler ve Eleştirilere Eleştiriler
"Bakın, size Üstinsanı öğretiyorum! Üstinsan yeryüzünün anlamıdır. İsteminiz desin ki: Üstinsan yeryüzünün anlamı o l a c a k t ı r!"
Nietzsche’nin felsefesinde, Üstinsan (Übermensch), Batı metafiziğinin çöküşü karşısında bireyin yeniden anlam yaratma kapasitesini temsil eden temel bir figürdür. Tanrı’nın ölümünü ilan eden Nietzsche, insanın bu kaybı kabullenerek kendini aşması gerektiğini savunur. Bir açıdan Üstinsan yalnızca bireysel bir hedef değil; aynı zamanda insanlığın kaderi olarak sunulur.
Nietzsche, ilk olarak Üstinsan'ın değerleri yeniden yaratma yeteneğine sahip olduğunu belirtir:
"Yeni değerler yaratmak, — aslanın dahi elinden gelmez bu: ama yeni bir yaratma için kendine özgürlük yaratmak, — işte buna yeter aslanın gücü." (s. 40)
İkinci olarak, Üstinsan'ın yaşamı olumlama yeteneğini olduğunu vurgular. (Yaşamı olumlama olarak —Amor Fati konusunda gelecek haftaki bültende odaklanacağım.)
Ancak, eğer sabit bir tanım veya reçete arayanlardansanız Nietzsche’nin Üstinsan’ı tam olarak nasıl tanımladığını sorgulayabilirsiniz. Eğer Üstinsan bir varış noktası değil de sürekli bir dönüşüm süreci ise o halde birey hiçbir zaman ona ulaşamayacaktır. Böylece Üstinsan, erişilmesi mümkün olmayan bir ideal olarak kalır ve pratik anlamda size neyi yapıp yapmayacağınızı söyleyen bir ahlaki rehber olamaz.
Oysa Nietzsche bu beklentileri karşılamak adına Üstinsan’a somut bir varlık kazandırsaydı ya da belirli bir yaşam tarzını sunan bir rehber içerseydi, bir açıdan bu kez Üstinsan’ın kendisi bir dogma olacaktı ve Nietzsche’nin övdüğü dönüşümü gerçekleştiremeyecekti.
İşte derin bakışta bu kısım bizi Nietzsche’deki oluş ve diyalektiğe getiriyor. Başka bir deyişle, dönüşümü müjdelemek için dönüşebilme kapasitesine sahip olmak gerekiyor.
Bu durum, Üstinsan kavramını metafiziksel bir soyutluk seviyesine taşıyabilir. Nitekim bu kısım toplantıda kimi arkadaşlarımızın kafasını karıştıran bölümdü. Dönüşebilme kapasitesi ile tanımlanan bir sistemin, mevcut ahlakın yerine tanımlanmış yeni bir sistem koymadığında, zayıf olduğunu düşünebilirsiniz. Düşünmek için fikrin bir kez daha üstünden geçelim.
Üstinsan ve Nihilizm: Çözüm mü, Yeni Bir Çıkmaz mı?
Nietzsche’ye göre Üstinsan, insanın nihilizmi aşmasını sağlar. Nihilizm, Batı metafiziğinin çöküşüyle ortaya çıkan bir boşluk ve anlamsızlık hissidir. Tanrı’nın ölümüyle birlikte insanın dayandığı geleneksel değerler çökmüştür: “Tanrı öldü. Artık Üstinsan yaşasın istiyoruz biz”.
Nietzsche burada, Tanrı’nın yerine yeni bir anlam (?) koyulması gerektiğini vurgular. Bu anlam, Üstinsan’ın kendi değerlerini yaratma gücüyle mümkündür. Ama bu anlam ne olacaktır?
Burada iki önemli eleştiri öne sürülebilir:
1️⃣Üstinsan fikrii nihilizme karşı ne kadar etkili bir çözüm sunmaktadır? Eğer anlamı yalnızca birey yaratıyorsa, bu anlam öznel ve değişken olmaktan öteye gidemeyebilir. Nietzsche, mutlak değerleri reddederken, bireyin kendine özgü değerler yaratmasını savunur. Fakat bu, farklı bireylerin tamamen zıt etik sistemler yaratmasıyla sonuçlanabilir ve böylece değerlerin tümüyle görecelileşmesi tehlikesini barındırır.
2️⃣Üstinsan fikri pratikte uygulanabilir mi? Üstinsan, insanın zayıflıklarını aşmasını ve yaşamı tam anlamıyla kucaklamasını gerektirir. Ancak tarihsel süreçte güç ve irade odaklı yaklaşımlar çoğu zaman totaliter ideolojileri ve tahakküm sistemlerini doğurmuştur. Keza kız kardeşinin elleride Nietzsche’nin felsefesi de Hitler’i doğrulayan tehlikeli bir ideolojiye dönüştürülmüştü.
Hıristiyan Ahlakı ve Üstinsan’ın Eleştirisi
Nietzsche’nin Üstinsan kavramı, özellikle Hıristiyan ahlakına yönelik sert eleştirilerle bağlantılıdır. Hıristiyan ahlakının köle ahlakı olduğunu ve insanın potansiyelini engellediğini savunur: “Hıristiyanlık, hayatın en korkulası hastalığıdır”. Hıristiyanlığın insan ruhu ve toplumu için adeta bulaşıcı bir maraz, tehlikeli bir zayıflık olduğunu ima eder. Bu, Nietzsche’nin değerler sisteminde “hastalık” kavramının çürüme, güçsüzlük ve doğal olmayanlık ile eş tutulduğunu gösterir. Yani Hıristiyanlık, Nietzsche’ye göre insanlığın sağlığını bozan, yaşamın yaratıcılığını ve coşkusunu törpüleyen bir etkendir.
Nietzsche, yaşamanın hızını kesen, yükselişini engelleyen her şeye “hayır” derken; yaşamayı hızlandıran, yükselten her şeye “evet” der. Bu bağlamda Hıristiyanlık, yaşamın doğal akışını yavaşlatan, insani yükselişe ket vuran bir ahlak sistemi olduğu için Nietzsche’nin “hayır” dediği şeylerin başında gelir. Örneğin Hıristiyan ahlakındaki aşırı acıma duygusu, gözü tok olma, alçakgönüllülük gibi erdemler Nietzsche’ye göre insanın güçlenme isteğini, kendini aşma (üstinsanı gerçekleştirme) hedefini baltalar. Bu nedenle Nietzsche, Hıristiyan değerlerini hayat karşıtı (yaşamı onaylamayan) bir tutum olarak görür.
Sonuç olarak, Nietzsche Hıristiyanlığı insanın kendi hayat enerjisine yabancılaşmasının bir simgesi olarak eleştirir. Bunu yaparken sert ve sarsıcı bir dille, hastalık mecazıyla ifade eder: Hıristiyanlık, yaşamın doğal akışına aykırı düşen, insanı güçsüzleştirip korkutan bir virüs gibidir. Nietzsche’nin Hıristiyanlık eleştirisi, genel olarak “yaşamı onaylayan” (hayata ‘evet’ diyen) değerler ile “yaşamı inkâr eden” (hayata ‘hayır’ diyen) değerler arasındaki çatışma ekseninde şekillenir. Bu şekilde Nietzsche, dinî-moral değerlerin insan gelişimine ket vurduğunu ileri sürerek, okuyucuyu mevcut ahlak anlayışını sorgulamaya ve yaşamı daha yüceltici yeni değerler arayışına davet eder.
Ancak burada bir karşı argüman geliştirilebilir: Nietzsche’nin Üstinsan’ı etik bir sistem sunmakta mıdır?
Nietzsche, Hıristiyan ahlakını reddederken, onun yerine konulması gereken yeni değerler konusunda kesin bir çerçeve çizmemektedir. Çünkü bana kalırsa burada bütün mesele davettir ama davet edilen başka bir dogma yoktur. Ne demek istediğimi açamaya çalışacağım.
Eleştirilere Eleştiriler…
Bu noktada eleştirilere kısmen hak vermekle birlikte kendi kişisel görüşümü paylaşmak istiyorum.
Üstinsan’a yöneltilen eleştiriler çoğunlukla onun ulaşılamaz, soyut veya bireysel olarak sınırlandırılmış bir kavram olduğu yönündedir. Ancak bu eleştiriler, Nietzsche’nin sunduğu çözümün doğasını bana kalırsa tam olarak kavrayamıyor.
Nitekim Üstinsan, bir varış noktası değil, bir sürecin adıdır ve insanlık için yalnızca bireysel değil, kolektif olarak da bir gelişim rotası sunar. Özetle, Üstinsan varılması gereken ideal bir son değil; aslında dönüşüm modelidir. Devinimi öneren bir sisteme “Peki devindiğimizde neye varacağız?” diye sormak gibi bir şeydir bu.
Nietzsche’nin savaştığı şey en temelde dogmatizm ve özcülüktür. Onların yerine bizi davet ettiği var olma hali ise oluş ve dönüşümü önceler. Oluşu önceleyen bir sistemin değerini, olmakta olan bu olayın varacağı yer itibariyle değerlendiremezsiniz. Çünkü vardığı kesin bir yer yoktur. Dolayısıyla asıl sorun, sistemin zayıflığında değil; bizim hala hakikatperest eğilimlerimizden kaynaklanır.
Dolayısıyla, Üstinsan’ın tam olarak nasıl bir insan modeli sunduğu konusunda bazı belirsizlikler ileri sürülse de bu belirsizlik, Üstinsan’ın kesin bir reçete sunmamasından değil; bireyin ve toplumun sürekli değişen yapısını göz önünde bulundurmasından kaynaklanır.
Çünkü tekrar etmek gerekirse, Nietzsche Üstinsan’ı belirli bir statik model olarak sunmaz. Çünkü böyle bir model, insanın potansiyelini sınırlayacak yeni bir dogma üretmek anlamına gelir. Her türlü putlaştırmaya karşı çıkmaya çalışan biri için kurtuluş reçetesi yazmak… takdir edersiniz ki çelişik olurdu.
Üstinsanı, belki de sadece bir potansiyel görmeliyiz. Özetle, Üstinsan’ın ulaşılacak bir nihai hedef değil, sürekli bir kendini aşma süreci olduğunu düşünebiliriz. Yani Üstinsan, insanın kendisini yeniden yaratmasının, eski değerleri sorgulamasının ve yeni anlamlar inşa etmesinin —sürecin— adıdır.
Umarım bu yazı kafanızdaki bazı sorulara yanıt niteliğinde olmuştur. Her hafta bazı soru işaretlerini gidermeye devam edeceğim. Taa ki ayın son pazartesi günü yeni bir online buluşmaya dek… 31 Mart Pazartesi günü saat 21:00’de yapacağımız buluşmaya katılmak için üye olmalısınız. Aşağıdaki butonu kullanabilirsiniz👇🏻
Sevgiler,
Dilara