Merhaba,
Umarım herkesin sağlığı yerindedir ve güvendedir. Ülke gündemini endişe ile takip ediyorum. İdeolojilerimizden bağımsız olarak hepimizin tek bir dileği olduğuna inanıyorum; adaletin sağlanması ve haklı ile haksızın ortaya çıkması.
Şahsım adına, sosyal hesaplarımda protestolara olan gönülden desteğim sürse de, bir yandan da bu platformdaki ücretli üyeliğinizin karşılığınızı alabilmenizi sağlamak sorumluluğum olduğundan, bu bültende içerik planımıza sadık kalacağım ve ayın kitabına dair bahsedilmeyen son konu olan Güç İstenci yayınını paylaşacağım.
🙌🏻 Gelecek hafta, 31 Mart 2025 Günü Saat 21:00’de canlı buluşmamız olacak. Her zamanki gibi, size yayına katılma bağlantısını yayın günü mail olarak ileteceğim, aynı zamanda websitemizde yer alacak. Planlama yaparken yayının bayrama denk geldiğinin farkında değildim; bu yüzden Ramazan Bayramı’nı kutlayan kişilerden içtenlikle özür diliyorum. Yayın kaydını alacağımızı, size sonradan izleyebilmeniz için ileteceğimizden emin olmanızı isterim.
Şimdi metne dönelim.
Güç İstenci Nedir; Ne Değildir?
Nietzsche’nin güç istenci kavramı, felsefi antropoloji, etik ve siyaset teorisi alanlarında çok tartışmalı ve zengin bir tartışma alanı sunar. Bununla birlikte sıklıkla yanlış anlaşılarak zaman zaman faşist ideolojilerle özdeşleştirilmiştir. Belki de böyle bir zemin, metnin kendisinde bir olanak olarak zaten bulunuyordur… Bunu birlikte düşüneceğiz. O yüzden bu bültende güç istenci kavramını üç temel eksen üzerinden tartışmayı deneyeceğim:
Klasik felsefedeki arzu kavramlarıyla ayrımı
Darwin’in biyolojik hayatta kalma kavramından farkı
Çağdaş siyasal rejimler ve 21. yüzyıl politik atmosferiyle potansiyel ilişkisi
Güç İstencinin Klasik Arzu Kavramlarından Ayrımı
İnsan neden arzular? Platon için arzu, ruhun eksik olanı tamamlama çabasıydı, idealar dünyasına duyulan özlemden kaynaklanırdı. Aristoteles, arzuyu bir hedefe doğru hareket eden rasyonel bir itki olarak gördü. Dikkat ettiyseniz arzunun bu tanımları, genel olarak bir tür eksiklik anlatısıdır. Sanki insan olmak, daima bir şeyin yoksunluğuyla tanımlanır.
Nietzsche işte tam burada sahneye çıkar. Ona göre arzu eksiklikten doğmaz; aksine, fazlalıktan doğar. İçsel bir taşma, bir dolup taşıp başka bir şeye dönüşme isteğidir. Nietzsche’nin bakışında insan, bir eksikliği tamamlamak için değil, kendini çoğaltmak için hareket eder. Varoluş, bir tamamlanma değil, bir taşkınlıktır.